MEMLEKETİN AYARI BOZULDU
Durmuş bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir.
Ya ayarı bozulmuş bir saat?
Ne zaman ne göstereceği belli olmaz.
Saatin ayarı bozulmuşsa, artık sürekli yanlış göstermektedir.
Geri kalıyorsa da yanlış göstermektedir, ileri gidiyorsa da.
İleri giden bir saat için, “Bu saat zamanın önünde, çok ilerici” denebilir mi?
Denemez... Sonuçta o saat yanlıştır.
İşte memleket de bu hale geldi.
Ayarı bozuldu.
İçeride dışarıda, her alanda, her konuda ölçü kaçtı.
Denge, karşılıklılık, meşru zemin, hak arama hakkı gibi kavramların tümü ya ortadan kalktı ya da anlamı değişti.
Hükümet, orantısız güç kullanımını bir başarı, istikrar, ilerleme, iktidar olduğunu kanıtlama aracı haline getirdi. Orantısız güç bazen bir kanun hükmünde kararname, bazen bir kanun hükmünde haddini bildirme...
***
Avrupa Birliği’nin son ilerleme raporu bu ölçüsüzlüğü tanımlamada ilginç bir örnek. Yıllardır hükümetin attığı her adıma, çıkardığı her yasaya “reform” diyen AB temsilcileri, onca reformun ardından gelinen noktaya bakınca ister istemez şaşırıyorlar.
İlerleme raporunun medya bölümünün özeti şu:
“Türkiye’de her konu açıkça tartışılabiliyor. En hassas konularda bile en ileri görüşler ortaya atılabiliyor. Ancak bu özgürlüğün hiçbir güvencesi yok.”
Bir başka deyimle, Türkiye’de özgürlükler geniş, cezaevleri dolu!
Bu tablonun nedeni başta vurguladığımız ölçüsüzlük, ayar bozukluğu.
Hükümet bunu siyaset yapma anlayışı olarak benimsediği için yasaları da ona göre çıkarıyor. Kapsama alanlarını çok geniş tutuyor ki; istediğini içine alabilsin.
Düşünün; tarlalarının hidroelektrik santralının altında kalmaması için sesini duyurmaya çalışan köylüler hakkında bile, çıkar amaçlı suç örgütü kurmak suçlamasıyla soruşturma açılabiliyor.
Bu anlamda Türkiye’de hiç kimse kendini güvence altında hissedemez. Kendisini maddi olarak ve nüfuz olarak çok güçlü hisseden üç işadamı bir araya gelip, bir girişim planlasa; ülke ekonomisine katkıları nedeniyle madalya da alabilir, çıkar amaçlı suç örgütü kurmaktan soruşturmaya da uğrayabilir.
En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir sözünden yola çıkarak şöyle bir benzetme yapabiliriz:
En kötü ölçü bile ölçüsüzlükten iyidir.
***
Bütün bu karmaşayı “ustalık” olarak göstermek gerçekten ustalık isteyen bir şey.
Aslında “usta”nın sözlük anlamına bakarak da olup bitenleri açıklamak olası. Dört beş ayrı anlamı bir yana, usta bir işi tek başına yapmayı tarif ediyor.
Günlük hayattaki kullanımıyla da usta, kafasına koyduğu bir şeyi yapmak için gerekirse hiçbir kural tanımamayı da tarifin içine katıyor.
Oysa ülke yönetimi ustalığı değil, “kurallar bütünü” içinde olmayı gerektiriyor.
Türkiye’de bugün kurallar bütünü diye bir şey yok; kurallar yelpazesi var. Yelpazenin içinde her şey var. Hangisini seçerseniz, kurala uymuş oluyorsunuz.
Ustaya ve çevresine göre böyle... Bunun tersi de geçerli... Çevrenin dışındaysanız neyi seçerseniz seçin, kural ihlali yapmış oluyorsunuz.
Yaptırımı da çoktan seçmeli... Elinden her şeyin alınması olabilir, ağır bir para cezası olabilir ya da ağırlaştırılmış yargılama ile birlikte tutuklama olabilir.
Noktayı Beydeba’nın bir sözüyle koyalım.
Diyor ki:
“Hükümetlerin en kötüsü suçsuzu korkutandır.”
Mustafa Balbay