SİLİVRİ’DEN YÜKSELEN ÇIĞLIK
Kurban Bayramı hüznünü atlattık. Sıra yılbaşında. O daha kolay, bir gecelik bir şey. Köşe yazılarıyla, mikrofonlarıyla ve mektuplarıyla Silivri’dekilerin de bayramını kutlayanlara teşekkür edelim, biz de karşılığını yeni yılla verelim.
Kimsenin haksızlığa, iftiraya uğramadığı, özgürlüğünden olmadığı mutlu bir yıl dileyelim.
“Hukuk gücü” kavramının giderek “gücün hukukuna” dönüştüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Bundan daha kötü olan, bu duruma alışmak. Daha da kötü olan, bu acı gerçeği saptırmak ve “demokratik” bir adımmış gibi sunmak.
32 kısım tekmili birden bunların tümünü yaşıyoruz.
Böylesi dönemlerde aydınların ayrı bir sorumluluğu var. Gerçek aydın ülkesindeki mevcut yapının haracını yemez, ülkesinin geleceğine harç taşır. Tarihe baktığımızda haraç yiyenler değil, harç taşıyanlar ülkelerini, insanlığı ileri götürmüştür. Bu tavırlarıyla karanlığı yırtmış, toplumun önünü açmışlardır.
En çok da hukukun iktidar gücü tarafından kullanımına karşı çıkmışlar, kendilerinin de yargılanması pahasına gidişe “hayır” demişlerdir.
***
Ergenekon davalarının kendi içinde bile “örgütsel bir bağ”, “tutarlılık” yok ama, serileri devam ediyor.
Davalar iki haneli rakamlara ulaştı. 2010 Mart’ında ondan fazla Ergenekon sanığının avukatı olan Yusuf Erikel mayısta “şüpheli” oldu, kasımda sanık. 10. Ergenekon iddianamesinin bir numaralı sanığı. 11. iddianameyle ilgili de gelişmeler karışık.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ile ilgili “parçalı” karar verilmiş görünüyor. Bir bölüm şüpheli ile ilgili takipsizlik kararı, bir bölümüyle ilgili “soruşturma sürüyor”!..
Operasyon yapılalı 19 ay olmuş. Operasyon pazarlığının ne zaman başladığı çok net değil. Gelinen noktada alınan kararın özeti şu:
Bu işlerin ucu açıktır. Her an yeni bir soruşturma kararı çıkabilir. Mevcut durum üzerinden de dava açılabilir!
Gelinen noktayı şöyle bir benzetme ile tarif edebiliriz:
Memleketimin kimi caddelerine, sokaklarına ucu açık elektrik telleri savrulmuş, rüzgâr estikçe birilerine çarpıyor. Her an herkesi çarpabilir.
Böyle bir ülkede özgürlüklerin güvence altında olduğu söylenebilir mi?..
***
AKP çizgisinden olmayan ama AKP’nin mevcut statükoyu ortadan kaldırıp yerine daha özgürlükçü bir yapı getireceğine inanan yazarlar, Ergenekon davalarına da aynı pencereden baktılar.
Ancak zaman içinde, olaylar geliştikçe pek çoğu vicdanının sesini dinledi, davanın seyrini eleştirmeye başladı.
Hürriyet’te Hadi Uluengin 16 Kasım’daki “Silivri’de Bayram” başlıklı yazısında, 2008’de ivme kazanan Ergenekon soruşturmalarından beklentisini şöyle sıralıyor:
- Sivil demokrasinin güçlenmesi.
- Açık toplumun pekişmesi.
- Zinde güçlere bel bağlayan zihniyetin tırpanlanması.
Bunlara ben de varım. Ancak bu dava öyle bir hedefe dönük değil. Uluengin bir gününü Silivri’deki duruşmalara ayırsa bence bu gerçeği çok rahat görür.
Yazının devamında da “bu hedefe” giderken hukuksuzlukların olmaması gerektiğini baştan beri vurguladığını söylüyor, sözü tutukluluklara getirip şöyle diyor:
“Suç işledikleri çok sarih olanlar hariç, hiçbir adli mekanizma, hiçbir hukuki anlayış ve bilhassa hiçbir insani vicdan bu tür bir c-e-z-a-i infazı kabullenemez... Silivri zanlılarının çoğu kamusal bir kimliğe sahiptir. Herkes biliyor ki, tutuksuz yargılama durumunda onlar hak ile yeksana karışmayacak ve duruşmalarda temsil edileceklerdir. O halde ‘katalog suç’ gibi sonsuz elastiki ve sonsuz izafi bir kavrama dayandırılarak, bütün insanların en tartışmasız hakkı olan özgürlük böylesine keyfi biçimde gaspedilemez.”
Öyle sanıyorum ki, bu satırlar, siyasi görüşü, Türkiye’nin sorunlarına bakışı ne olursa olsun “insanım” diyen herkesin üzerinde birleşeceği bir değerlendirme...
Aydınları, köşe yazarlarını, siyasetçileri, sivil toplum kuruluşlarını, “demokratım” diyen herkesi bir kez daha Silivri’deki özgürlük kıyımına dur demeye çağırıyorum.
En azından “Silivri’den yükselen çığlıkları duydum” demeye çağırıyorum.
Mustafa BALBAY
ankcum@cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder