HUKUK KONTAK, ADALET İNFAZ
Müjdeler olsun! Dünyada nihayet bir İLK’i gerçekleştirdik, birincilik rekoru kırdık.
En uzun lahmacun, en büyük kebap, en kallavi baklava, en kalabalık teke zortlatması, hatta en pahalı benzin derken, Guinness’e enden sokamadığımız milli rekor hukuka girdi ve CMY’nın 102. maddesinde yapılan değişiklik sayesinde, Türkiye’nin de bir birinciliği var, artık.
Üstelik yargıda reform yapalım derken kırdığımız bu rekorda, ne en uzak, ne en yakın rakibimiz bile yok. Çünkü dünyada temyiz sürecinin “tutukluluk süresine” sayıldığı, başka bir hukuk devleti yok.
Zaten yargısızlığın yargıyı iptal ve hukukun da adaleti infaz ettiği tek ülkeyiz!
Daha iki yıl önce, tam olarak 2008’de Yargıtay üye sayısını “aşırı” bularak 250’den 150’ye düşürmeye, kurul sayısını da 32’den 20’ye indirmeye kalkan, bu iktidardı. HSYK’yi “yargı istemi”ne göre düzenledikten sonra “aşırı yoğun” Yargıtay’a 20 yeni kurul ekleyecek olan da bu iktidar! Demek 2008’e kadar dava sayısına bol geldiği için küçültülecek Yargıtay, 2011’de dava sayısına dar geldiği için büyütülecek.
El Hak! Daraltmayla başlayıp genişletmeyle sonuçlanan bu Yargıtay reformu da bir başka birincilik, bir dünya rekoru olsa gerek. Ama yazacak kitap, kronometre tutacak kol bulmak zor.
***
Eğer bir yargı sisteminde temyiz süreci, mahkemelerin hükme bağladığı “para cezaları”nın infazını durdurmazken “hapis cezaları”nın infazını durduruyorsa, böyle bir yargıya sistem değil, “istem” denir.
Eğer bir rejimde, milleti temsil eden vekiller, bağlı oldukları hükümet partisinin “yargı istemi”ni, “yargı sistemi” kabul ediyorsa, böyle bir vekâlete milletvekilliği değil emir kulluğu, zaten rejime de dikta denir, faşist denir, otokrat denir, totaliter denir, ama asla demokrat denilmez...
Eğer bir ülkede, bir hükümet, yargı sistemini istemine göre biçimlerken, partizanlarına emir komuta zinciri içinde oylattığı kanun maddesini, kimlere yarayacağını, nereye varacağını bilmeden yasalaştırıyorsa; böyle bir ülkede çapsızlık iktidar olup, cehalet hüküm sürmektedir.
Ama ne çapsızlık, ne de cehaletin hâkim olduğu bir ülkede, iktidarın BİLEREK sistemden çıkarıp BİLEREK istemine bağladığı yargı, hüküm giymiş katilleri ve canileri temyiz sürecinde salıverip, hüküm giymemiş fikir suçu sanıklarını on yıla kadar tutuklayabilmek için düzenleniyorsa...
Bu düzeneğin topluma yönelik bir caydırıcılık mesajı, bir nihai amacı olsa gerekir!
***
Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ı, cinayetten yargılanırken “taş atan çocuk” kontenjanından 5 yıl sonra serbest kalacağı çocuk mahkemesine aktarmak. Ama iktidara muhalif afiş asan, pankart açan, slogan ve yumurta atan üniversitelileri 2 yıl hapisle yargılatmak...
Silahlı terör örgütü PKK katillerini, işkence ve cinayet yöntemleri Katolik Kilisesi’nin Ortaçağ Engizisyon cellatlarına rahmet okutan İslamcı terör örgütü Hizbullah kasaplarını, üstelik hükme bağlanmış ömür boyu hapis cezaları Yargıtay tarafından onanmadı diye serbest bıraktırmak...
Ama Tuncay Özkan, Mustafa Balbay ve daha nice “muhalif fikir üretmek suçu” sanığını, bırakın hükmü, daha iddiaların kesinleşmediği davalarda “terör örgütü üyesi” sayıp on yıla kadar tutuklu yargılatmak.
Düzeneğin kimleri pışpışlayıp kimleri kışkışladığına bakılırsa, mesaj açık:
Bu ülkede şiddet kullanmak, terör örgütü kurmak ve üyesi olmak, dövmek, işkence etmek, öldürmek hafif cezalık. Düşünmek, konuşmak ve yazmanın cezası, öylesine peşin ve ağır ki, infazı yargısız yapılıyor artık!
Halkımız, polisin sadece slogan atan gençlere ne biçim dayak attığını görüyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün huzuruna taksiyle değil, tercihen Jaguar arabayla varıldığını, biliyor. RTÜK yasası Başbakan Erdoğan’a zaten sansürlü medyaya yayın yasağı yetkisi de verdi. 188 kişinin celladı 17 Hizbullah serbest bırakıldığında biraz irkilse de, cellatları karşılayan nezih kalabalığa göz atıp ve attıkları sloganlara kulak verince...
Eh, düşünmekte zaten epeyce tutuk halkımız da anlar herhalde, ne yapmakta özgür olduğunu. Hele alkollü içki kullanma yaşı 24’e çıkarılıp, beşer silah taşıma ruhsatı 18 yaşa indirilsin, değmeyin keyfine.
‘G’ NOKTASI
Temel, arkadaşı İdris’e dert yanar :
“Hanımdan elektrik alamıyorum, artık. Aramızda akım yok, hiçbir şey hissetmiyorum.”
“Ne yapıyorsun peki?”
“Kaçak elektrik kullanıyorum!”
***
Ah sevgili okurlarım, aaah ah, sayın seyirciler, ben de dertliyim:
Silivri’de kimi üç yılını dolduran “iktidara muhalefet”ten sanık meslektaşlarıma reddedilen bilgisayarların, insan kasabı Hizbullah mapuslara verildiğini duyunca, adalet duygumu cereyan çarptı. Salıverilen o korkunç katilleri cihat ve cinayet naralarıyla karşılayan güruhu görünce, insanlığım kısa devre yaptı: Bu canavarları yaratan devletten çok kötü elektrik alıyorum. Eminim sizin vicdanınız da benimki gibi çatır çatır yanıyor.
Üstelik kontağı da kapatamıyoruz. Çünkü biz hâlâ, devletten, milletten kaçak elektrik kullanamayacak kadar yurtsever ve dürüst insanlarız...
Siz de benim gibi Temel’e imrendiniz, değil mi?
…….
Hükümsüz adalet, iktidarsızdır. Ama adaletsiz hüküm, zorbalık olur.
BLAISE PASCAL
Mine G. Kırıkkanat
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder