DEPREMDE YIKILAN BİNALAR VE MESLEK AHLAKINA DAİR
Biliyorum, her depremden sonra aynı şeyler söylenir; ama galiba yeterince yinelenmeyen bir konu var...
Her meslekten insan kendi meslek alanında hata yapabilir. Doktor da hata yapar, mühendis de, müteahhit de... Mesleki hatalar, genellikle, bilgi ve deneyim yetersizliğinden kaynaklanır. Ama, mesleki bakımdan yeterli olan insanlar da, üstelik işlerinde çok titiz, çok dikkatli davranıyor olsalar bile hata yapabilirler. Yıllar önce, nükleer santrallerin güvenilirliğiyle ilgili tartışmaları okurken dikkatimi çekmişti. Bir bilim adamı, insana özgü hataların hiçbir biçimde sıfıra indirilemeyeceğini, bunun kuramsal olarak mümkün olmadığını ileri sürüyor ve nükleer santrallerin güvenilirliği konusunda asıl sorunun bu olduğunu söylüyordu.
Aslında, nükleer santraller gibi, yapılan bir hatanın bedelinin çok yüksek olduğu teknik konular bir yana, akla gelebilecek bütün teknik konularda hata paylarını azaltabilmek için sürekli araştırmalar yapıldığı; pek çok kritik denetim ya da karar noktasında, ileri düzeyde gelişkin cihazların meslek erbabının emrine verildiği bilinir. Fazla uzağa gitmeye gerek yok, tıp alanında teşhis koymada doktora yardımcı olması; teşhis, dolayısıyla da tedavide hata yapılmaması için geliştirilen cihazları hepimiz biliyoruz. Bütün bunlara rağmen tıpta, hiç hata yapılmıyor mu? Yapılıyor. Mühendislikte hata yapılmasın diye, örneğin ileri düzeyde geliştirilmiş ölçme teknikleri, test cihazları var; ama yine de hata yapılabiliyor. Galiba insanoğlu var olduğu sürece de bu hatalar yapılacak.
Ama, eğer bir ülkede sürekli deprem oluyorsa ve her depremde yüzlerce, binlerce bina yerle bir oluyor ve bu yüzden her seferinde yüzlerce, binlerce insan ölüyorsa, bilin ki, o ülkede, kabul edilebilir sayılacak mühendislik, müteahhitlik hatalarından çok ötede bir şeyler vardır. Lâfı uzatmadan söyleyeyim; o ülkede kokuşmuş bir sistemle birlikte ahlaken kokuşmuş, tefessüh etmiş müteahhitler, proje mühendisleri, kontrol mühendisleri de vardır.
Yerle bir olan binaların müteahhitlerini bir tarafa bırakıyorum. Eminim, sistem, daha önce onlarca defa olduğu gibi onları yine cezalandırmayacaktır. Yine eminim, o adam müsveddelerinin üye oldukları örgütler de (şimdi onlara galiba “sivil[!] toplum örgütü” deniyor) kıllarını kıpırdatmayacaklardır. Ama ben mühendislik kökeninden geliyorum; onun için, o yerle bir olan binaların -ki onların önemli bir bölümü kamu binasıdır- proje mühendislerinin, kontrol mühendislerinin üye oldukları ya da üyesi olmasalar bile mensubu oldukları meslekleri temsil eden örgütlere bir çift sözüm var:
Diyorsunuz ki, ‘Bütün bu yıkımların sorumlusu, tefessüh eden mevcut iktisadi sistemdir; asıl sorgulanması, mücadele edilmesi gereken de bu sistemin kendisidir.’ Elbette bu sistem ve arkasındakilerin, siyasi iktidar sahiplerinin vebali çok büyüktür. Haydi onu da ben söyleyeyim. O iktidar sahiplerini verdikleri oylarla o noktaya taşıyan ve her depremde en büyük zararı gören halkın vebali de çok büyüktür.
Ama söylediklerinizin satır aralarından şu sonucu da çıkarmamızı istiyorsanız, ona itirazım var: ‘O proje mühendisleri işten atılmamak, aç kalmamak için, kendilerini istihdam eden müteahhitlerin projelerini imzalayıp yaptıkları binalara göz yummak, kontrol mühendisleri de çalıştıkları kamu kurumlarından gelen benzer baskılar altında, o çürük binalara onay vermek zorunda kalmışlardır; o mühendisleri bu hale düşüren de mevcut sistemdir; onları suçlayamayız!’
Hayır, eğer gerçekten emekçilerin, çalışanların yanındaysanız, onlara kendilerini güvencede görecekleri bir gelecek vaadiniz varsa, ki ben hâlâ öyle olduğunuzu düşünüyorum, sırf işsiz kalmamak, aç kalmamak için müteahhidin ahlâksızlığına ortak olarak halktan yüzlerce, binlerce insanın ölümüne, yaralanmasına neden olan mühendislerin yanında olamazsınız. Sistem her ne olursa olsun, sizlerin meslek ahlâkını korumak gibi bir sorumluluğunuz var. Tasavvurlarınızdaki yarınlar ahlâksız insanlarla kurulamaz.
Aykut Göker
Cumhuriyet Bilim Teknik
http:/www.ınovasyon.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder